20 Nisan 2012 Cuma

KÜBA GEZİ REHBERİ

GÖKHAN GÖNENÇ

ÖNSÖZ

        

Küba’da toplam 32 günde 10 şehir dolaşarak yaklaşık 3000 km yol yaptım. Bu yazıyı yazmamın sebebi bizim gibi bireysel olarak Küba’ya gitmeyi düşünenlere yardımcı olmak, biraz olsun bilgilendirebilmek. Yola çıkmadan önce yapmanız dikkat etmeniz gerekenler, orada karşılaşabilecekleriniz ve aklınıza takılan sorulara yardımcı olabilmek. Yazı içinde size ihtiyaç duyabileceğiniz yayınlar ve web sayfaları ile ilgili bilgiler de vereceğim. Şimdi sözü fazla uzatmadan detaylara geçelim.

ÖN ÇALIŞMALAR

         Küba benim yıllardır gitmeyi hayal ettiğim bir ülkeydi. Ancak benim yaz sezonunda Bodrum’daki işlerimin yoğunluğu nedeniyle bu seyahati yapabileceğim tarih en erken Ekim 2011’di.  Bu projemden fotoğraf öğrencim Sibel’e bahsettiğimde “Acaba ben de gelebilir miyim?” filan diye bile sormadan direkt “bende geliyorum” dedi. Aslında benim de işime geldi çünkü ben arada sırada İstanbul’a geldiğimde birlikte fotoğraf çekmeye çıkıyorduk. Hem yanımda benimle aynı zevki paylaşan biri, hem de bir yol arkadaşım olacaktı.
1
 Çünkü bu tür seyahatlerde yolculuk ederken birlikte olduğunuz kişi ile ortak zevkleriniz yoksa bu bir süre sonra her iki kişi için de sıkıntıya dönüşür ve o seyahat bitmek bilmez. Netice olarak biz Ekim ayının ilk haftasında seyahate başlama kararı verdik. Seyahatin süresini 15-20 gün olarak düşünmüştük.
         Kararımızı verdikten sonra ben Küba ile ilgili gerek Türkçe yayınlardan, gerek internetten gerekse İngilizce Moon isimli rehber kitapları okuyup notlar almaya başladım. Çünkü ister yurtiçinde, ister yurtdışında gideceğiniz yer hakkında ön bilgi sahibi olursanız, oraya vardığınızda nereye gideceğiz diye zaman kaybetmezsiniz. Ben bir taraftan bu çalışmaları yaparken diğer taraftan da uçak fiyatlarını araştırıyordum. Uçak fiyatlarının yüksekliğini görünce buraya tekrar gelmenin neredeyse imkansız olduğunu düşünerek “gelmişken orayı da gezelim, bu şehir de görelim” derken bizim seyahatimizin süresi sonunda yol dahil 32 gün oldu.
         Ben yaptığım çalışmalar doğrultusunda 30 günlük bir seyahat ve güzergah belirledim. Yaptığım çalışmayı Bodrum Bitez’de bulunan Manuela Otel’in sahibi arkadaşım Oktay Başyurt’a gösterdim. Çünkü Oktay yaklaşık 20 yıldır her sene Küba’ya gidiyor, orada 1-2 ay kalıyor. Bu konuda en iyi danışman Oktay’dı. Oktay yaptığım programı çok beğendi. Çünkü ben yaptığım çalışmalar sonunda hangi şehirde kaç gün kalacağımızı, orada nereleri gezeceğimizi, nerelerde kalabileceğimizden, şehirlerarası otobüslerin tarifelerine kadar oldukça detaylı bir iş çıkarmıştım. Ben seyahate Havana’dan başalamayı planlamıştım. Oktay,” Havana çok yorucu bir şehirdir, oradan başlarsanız diğer taraflara gücünüz kalmaz. Siz Cienfuegos’tan başlayın.” Deyince bende O’nun uyarıları doğrultusunda programı yeniledim. Oktay’ın uyarısının ne kadar yerinde olduğunu yolun sonuna doğru Havana’ya gelince anladık.
         Şimdi bizim gibi bireysel olarak seyahat edecek olanların dikkat etmeleri gereken konulara değinmeye başlayalım.
VİZE

         Küba, bizden vize isteyen ülkelerden biri. Küba vizesini Küba konsolosluğundan, Küba Dostluk Derneği’nden veya İstanbul’da Guantanamera Seyahat Acentası’ndan 30 Euro karşılığında 15 dakika içinde alabilirsiniz. Vize pasaporta işlenmiyor. Çünkü, şayet birgün Amerika’ya gitmeyi düşünürseniz sizin açınızdan bir problem yaratmaması için size 2 parçalı bir pul şeklinde 30 günlük vize veriliyor ve süre sizin Küba’ya ayak bastığınız andan itibaren başlıyor. Şayet 30 günlük vize süreniz Küba’dayken dolarsa Küba’dan çıkış yaparken hava alanında 25 CUC vize ücreti ödemeniz gerekiyor. Ayrıca Küba’dan çıkışınızda 25 CUC çıkış harcı ödemeniz gerekiyor. Bu nedenle hava alanına gitmeden önce cebinizde 25 CUC bulundumanızda fayda var.

Asıl önemli vize olayı, İstanbul’dan Havana’ya gidip dönerkenki vizeler. Çünkü İstanbul’dan Havana’ya direkt uçuş yok. Air France Paris, KLM Amsterdam ve Lufthansa Düsseldorf veya Frankfurt üzerinden 1 veya 2 aktarma ile Havana’ya
uçuyor. Bu uçuşlarda aktarma yapılan havaalanlarında uçuş programına göre 2-8
saat arasında havaalanında beklemeniz gerekebiliyor. Air France ve KLM bu transit uçuşlar için vize istemezken Alman  ya kesinlikle vize istiyor. Şayet pasaportunuzda Schengen vizeniz yoksa Alman konsolosluğundan vize almanız gerekiyor. Bir başka sorun da Alman konsolosluğu, “Vize görüşmesi” için en az 20 gün sonraya gün veriyor. Eğer önce biletinizi alıp “nasıl olsa 2-3 günde vizemi alırım” derseniz çok yanılırsınız. Almanya vizesi ile ilgili bir önemli konu da vizenin ikametinizin olduğu bölgeden alınması. Örneğin, Bodrum’da oturuyorsunuz. “Nasıl olsa İstanbul’a gideceğim, gidince oradan alırım” derseniz yine yanılırsınız. Çünkü konsolosluk size İstanbul’dan vize vermiyor. Siz vizenizi İzmir’deki konsolosluktan almak durumundasınız.


BAGAJ
        
         Küba’ya uçuşlarda kişi başına 2 valizin toplamının 44 kiloyu geçmemesi gerekiyor. Ayrıca uçağın içine belli bir ağırlığı geçmeyecek ağırlıktaki el veya sırt çantası alabilirsiniz. Ancak bu çantalarda içme suyu dahil hiçbir sıvıyı uçağa sokamıyorsunuz. Buna yüz bakım jeli veya şampuan vb. maddeler de dahil.
         Valiz ağırlığı konusunda Air France çok hassas. Öreneğin, 2 tane valiziniz var. Biri 24, diğeri 18 kilo. Tarıtıda bunu gören görevli orada 24 kiloluk valizden 2 kiloyu diğer valize aktarmanızı istiyor. Aslında kiloda bir değişiklik yok ama kuralları böyle. Dikkatli olun.


YANINIZDA BULUNSUN


Küba’da elektrik voltajı 110 V. Ancak ender de olsa bazı yerlerde 220 Volta rastlayabilirsiniz. Birçok kimse artık seyahate çıkarken yanında cep telefonunu ve dizüstü bilgisayarını da götürüyor. Her ikisi de artık hem 110, hem de 220 volt ile çalışabilir şekilde dizayn edildiği için bu açıdan bir sorun yok. Ancak sorun Küba’daki elektrik pirizlerinde çıkıyor. Çünkü fişin takıldığı pirizlerin delikleri bizimkiler gibi yuvarlak değil, yassı. Bu nedenle mevcut cihazlarınızın fişinin ucuna takılan “Amerikan fiş adaptörü” ile bu sorunu çözmeniz  mümkün.

         Yanınızda bulundurmanız gerekenlerden biri de tuvalet kağıdı. Konakladığınız yerde sorun olmamakla birlikte özellikle şehirlerarası yollarda verilen mola yerlerinde, otogarlarda ve şehir içindeki umumi tuvaletlerde tuvalet kağıdı ve sabun bulmanız neredeyse imkansız.
         Belki size ilk bakışta komik gelecektir ama gezerken yanınızda mutlaka naylon poşet bulundurun. Çünkü Küba’da Mercado denilen marketlerin dışında
hiçbir yerde poşet verilmiyor. Yani sokaktan alacağınız meyvaları kucağınızda
taşımak durumunda kalırsınız.
         Sabun bir Kübalıya verilebilecek en güzel hediye. Ülkede zeytin üretimi olmadığı için sabun üretimi de yapılamıyor ve sabun ithal ediliyor. Zaten alım gücü düşük olan Kübalıların ekonomik gücü ithal sabunu almaya yetmiyor.
         Kurşun kalem ise çocukları sevindirmenin en kolay yolu. Bunun yanında cebinizde taşıyacağınız karamelaları bizim yaptığımız gibi çocuklara rüşvet olarak vererek daha rahat fotoğraf çekebilirsiniz.
         Yanınızda götürmenizi tavsiye edebileceğim diğer konu ise kahvaltılıklar. Çünkü Küba’da kahvaltı dendiği zaman akla büyük bir bardak taze sıkılmış karışık tropikal meyve suyu, meyve salatası, küçük bir paket tereyağı ve kızarmış ekmek geliyor. Bu nedenle kalacağınız süreye göre tüketeceğiniz miktardaki beyaz peynir, kaşar peyniri veya zeytin gibi kahvaltılıkları birkaç paket halinde vakumlatarak yanınızda götürmenin çok faydasını göreceksiniz.
         Küba’da Ekim ayı sıcaklık ortalaması her ne kadar 26-28 derece olsa da yanınıza polar benzeri bir giysi bulundurmanızda fayda var. Çünkü özellikle şehirlerarası otobüslerin sürekli çalışan klimaları bir süre sonra insanı rahatsız etmeye başlıyor. Bununla birlikte yanınızda bir şemsiye bulundurmanızda da fayda var. Çünkü hiç beklemediğiniz bir anda kısa süreli de olsa yağmura yakalanabilirsiniz.
         Küba bizim gibi fotoğraf çekmeye gidenler için çok renkli bir yer. Güzel kareler yakalamanın tek yolu ise bol bol yürümek. Bu nedenle de rahat yürüyüş ayakkabılarınızın olması gerekiyor.
         Bir de yanınızda küçük bir çakı götürmenizde fayda var. Çünkü bir takım tropikal meyvelerı soyarken ihtiyacınız olacak. Yalnızca aklınızda bulunsun bu çakıları uçağa binmeden önce mutlaka bavulunuza koyun. Yoksa gümrük girişinde el koyaralar.
PARA BİRİMİ

         Küba’da piyasada iki farklı para birimi kullanılıyor. Biri halkın kullandığı peso, diğeri yabancıların kullandığı Convertible Peso yani CUC. Küba hükümeti CUC’u Amerikan dolarına eşitlemiş. Yani 1 CUC 1USD. Küba’da hava alanından başlayarak şehir içindeki tüm bankalarda para bozdurmanız mümkün. Ancak size önerim, Küba’ya yanınızda Euro ile gitmeniz. Çünkü para bozdururken USD’ye ödeyeceğiniz komisyon, Euro’ya ödenenden çok daha fazla.
         Alışverişlerde genelde CUC kullanılsa da dışarıda mesela bir pazaryerinde siz her ne kadar fiyatlar peso cinsinden olsa da ödemeyi CUC olarak yapabilirsiniz. 1 CUC’un karşılığı 25 peso. Bir fikir sahibi olmanız açısından söylüyorum, 25 pesoya yani ¼ dolara 2 adet taze ananas alabirisiniz.




ULAŞIM
                   Küba’da şehirlerarası yolculuk için biri uçak, diğeri ise karayolu. Birçok şehirde hava alanı olmasına karşın belirli şehirlerin dışındaki yerlere hergün uçuş yok. Uçuşlar ile ilgili bilgiler Ulusal Turizm Şirketi olan Cubanatur’dan öğrenmeniz mümkün.
         Diğer bir alternatif ise karayolu. Küba’da şehirlerarası yollarda hizmet veren iki şirket var. Biri halkın kullandığı Astro, diğeri ise genellikle yabancıların kullandığı. Viazul. Şayet bizim gibi seyahatinizi programınızı kendiniz yapacaksanız www.viazul.com  sitesine girerek gitmek istediğiniz güzergah ile ilgili kalkış-varış saatleri, seyahat süresi ve ücretleri ile ilgili bilgi edinebilir, en azında seyahatinizin maliyetinizin bir bölümü konusundaki soru işaretini kafanızdan silmiş olursunuz. Sırası gelmişken Küba’da sürücüler trafik kurallarına son derece saygılı. Bu nedenle olacak ki yaptığımız yaklaşık 3000 km.lik seyahat süresince bir tek trafik kazasına rastlamadık.
         Küba’da araba kiralamayı düşünmeyin. Bunun iki nedeni var. Birincisi, şehirlerarası yollarda yön tabelası hemen hemen yok gibi. Tabelalar genellikle şehirlerin girişlerinde. Yani bir kavşağa geldiğinizde hangi yöne gideceğinizi
bilemiyorsunuz. Yani bir yerde yazı-tura atmanız gerekiyor. Diğer bir şık ise genelde arabaların eski olması ve bir arıza çıkarma ihtimalinin yüksek olması. Bu konuda yapılacak en doğru iş, aracı şöförü ile birlikte kiralamak.
Küba’da şehriçi ulaşım için üç alternatif var. Bicitaxi, Cocotaxi ve Taksi.
Bicitaxi, kullanıcıdan başka iki yolcunun binebildiği üzeri kapalı üç tekerlekli bisikletler. Şehir içi ulaşımda çok sık kullanılan bicitaxilerin fiyatları uzaklığa göre 2-3 CUC arasında. Ancak binmeden önce mutlaka fiyatı belirlemenizde fayda var.
         Cocotaxiler ise yine iki yolcu alabilen üç tekerlekli motosikletler. Bunlar da bicitaxiler gibi şehir içinde sıkça kullanılmakla birlikte 10-15 km.lik mesafeler için de kiralanabiliyor. Bunlarla da binmeden önce pazarlık yapmanız lazım.
         Taksilerde Türkiyede olduğu gibi iki tür. Resmi ve korsan. Resmi olanların kapılarında Cubataxi yazıyor ve hepsi taksimetreli. Bu nedenle özellikle uzun mesafeler açısından açıkçası kazıklanmamak için en garantili olanı. Korsan taksiler ise size 3 CUC’luk bir mesafe için 10 CUC diyebilir, gerekçe olarakta, kalabalıksınız veya bagajınız fazla diyebilir. Bu nedenle gideceğiniz yerin normal taksi fiyatını biliyorsanız bildiğiniz fiyat üzerinden rahatlıkla pazarlık yapabilirsiniz.
         Küba’nın yerli halkı şehir içi ulaşımda  genellikle bisiklet kullanıyor. Bunun yanında yakın köy veya kasabalarda oturanların kullandığı ulaşım aracı ise kamyonla. Kapalı kasalı olan bu kamyonların arka tarafına yapılmış oturma yerleri yeterli olmadığı için halkın çoğu ayakta seyahat etmek zorunda kalıyor.



LİSAN

         Küba’da kullanılan lisan İspanyolca olmakla birlikte İngilizce de çok sık olmamakla birlikte kullanılmakta. Bu nedenle özellikle kalacağınız yer sahiplerinin İngilizce bilmesi size çok yarar sağlayacaktır.

KONAKLAMA

         Küba’da konaklamanız için iki alternatifiniz var. Biri otel, diğeri ev pansiyonları. Casa Particular, kısaca Casa denilen bu pansiyonlar bana göre otellerden çok daha iyi. Daha siz aracınızdan iner inmez etrafınızı casasını pazarlamak isteyen birçok kişi saracaktır. Şayet rezervasyonunuz yoksa orada ayak üstü bir pazarlık yaptıktan sonra casayı görmeye gidebilirsiniz. Genellikle bicitaxiler ile gittiğiniz casayı beğenmediğiniz takdirde kalmak zorunda değilsiniz. Başka alternatiflere bakabilirsiniz.Casa’larda fiyatlar oda başına veriliyor. Genellikle 2 kişilik odaların yanında 3 kişilik olanları da var. Ancak oda müsait ise 2 kişilik bir odaya bir yatak daha koydurabilirsiniz. Fiyat değişmiyor. Oda fiyatları ortalama 20 CUC. Ayrıca buralarda sabah kahvaltısı, öğle veya akşam yemeği yeme imkanınız da var. Kahvaltı fiyatları ortalama 3 CUC, akşam yemek fiyatları ise seçiminize göre 7-10 CUC arasında değişiyor. Örneğin, tavuk 6, balık 7-8, istakoz 10 CUC civarında. Bu fiyatlar üzerinden pazarlık yapma şansınız var. Casalar otellere oranla çok güvenli. Nedeni de şu. Ev sahibi devletin izni ve kontrolü altında evinin 2-3 odasını kiraya verebiliyor. Ve geçimin bu yolla sağlıyor. Düzenli olarak defter tutuyor ve bu defteri polis merkezine onaylatıyor. Bu iş karşılığında devlete aylık bir vergi ödüyor. Şayet casada hırsızlık veya başka bir olay meydana gelirse derhal çalışma ruhsatı iptal ediliyor. Bu sebeple casa sahipleri çok dikkatli davranıyor. Yani pasaportunuzu rahatlıkla casada bırakıp fotokopisi ile dolaşabilirsiniz. Kaçak olarak oda kiralamanın çok büyük cezaları var. Zaten kalacağınız casanın resmi veya gari resmi olduğu kapısında bulunan mavi amblemden kolayca anlaşılabiliyor.
         Peki bu casaları nasıl bulacaksınız. www.cuba-juny.com sitesine girerek gideceğiniz şehirdeki casalar,oteller, restaurantlar ve eğlence yerleri hakkında fiyatları ve özellikleri ile ilgili bilgi sahibi olabilir, hatta rezervasyon bile yaptırabilirsiniz. Ödemenizi casaya gittiğiniz zaman yapıyorsunuz. Bu nedenle de bir riskiniz olmuyor. Ayrıca casayı beğenmediğiniz taktirde kalma zorunluluğunuz da yok. Başka bir yere bakabilirsiniz. Önerim, gideceğiniz şehirlerdeki birkaç casayı listenize almanız. Bir başka alternatif ise Moon veya Lonly Planet isimli rehber kitaplar. Bu kitaplarda her şehir hakkında bilgi edinmeniz mümkün. Tarihçesinden konaklamaya, restaurantlarından alışveriş ve

eğlenceye kadar her türlü bilgiyi edinebilmeniz mümkün. Ayrıca içindeki şehir haritalarını dosya kağıdı ebadında büyüterek yanınızda taşımanız şehri gezerken size büyük kolaylıklar sağlayacaktır. Çünkü Küba’da en çok hoşuma giden, her sokağın başında sokak tabelalarının bulunması. Bu da size şehri gezerken büyük kolaylık sağlıyor.
İLETİŞİM

         Küba ile Türkiye arasında iletişim şayet cep telefonunuz yoksa gerçekten çok zor. Küba’ya gitmeden önce dikkat etmeniz en önemli konu kullanmakta olduğunuz hattın yurtdışı fiyatları. Çünkü Türkiye’de kullanılan üç GSM firmasının fiyatları arasında ciddi farklar var. Bu nedenle önceden her üç GSM firmasının da fiyatlarını öğrendikten sonra en uygun olan hattı alarak Küba’ya gitmeniz. Çünkü siz yurtdışındayken arandığınızda bile yaptığınız konuşmaların bir bölümü yine size fatura ediliyor. Seyahat dönüşünüzde sürpriz bir fatura ile karşılaşmamanız için bu konuda çok dikkatli olmanız gerekiyor. “Canım, ben de telefon kartı alır onunla konuşurum” derseniz, bu hiç kolay değil. Çünkü Küba’da telefon kartları Türkiye’de olduğu gibi her yerde satılmıyor. İletişim ile ilgili tüm işlemler buradaki Telekom’un karşılığı olan Etecsa tarafından yapılıyor. Yani telefon kartını yalnızca buradan alabiliyor ve buradaki telefonlardan yurtdışı görüşmeleri yapabiliyorsunuz. Önce 5-10-20 CUC değerindeki telefon kartının arkasındaki boyalı kısmı kazıyorsunuz, çıkan 12 haneli şifreyi girdikten sonra Türkiye’nin alan kodunu (Küba’dan Türkiye’nin alan kodu 119) çeviriyorsunuz. Yani toplam 26 rakam. Bu kartların Türkiye için fiyatı 1 dakika 1 CUC. Numaraları çevirirken çıkan telesekreterin İspanyolca konuşması nedeniyle bir şey anlamadığınız için İngilizce bilen bir Küba’lıdan yardım istemenizde fayda var. Yoksa çok uğraşırsınız.
         Küba’da iletişim konusundaki en büyük sıkıntı ise internet konusunda. Yanınızda götüreceğiniz Wınn’lar hiçbir işe yaramıyor. Orada Türkiye’de olduğu gibi değil sokak başında, hiçbir yerde internet cafe bulma şansınız yok. İnternet kullanımını da Etecsa’dan yapmak zorundasınız. Etecsa’dan pasaportunuzu göstedikten sonra alabileceğiniz 30 veya 60 dakikalık  internet kartının arkasındaki şifreyi kullanarak ancak oradaki bilgisayarlar ile internete girebiliyorsunuz. İnternete giriş ücreti 6 CUC/ Saat. Genelde maksimum 4 makinanın olması nedeniyle bazen uzun süre sıra beklemeniz gerekiyor. Hemen her şehirde içinde internet bulunan Etecsa’ların yalnızca birer adet bulunması, ayrıca Türkiye ile saat farkının 7 saat olması iletişimi oldukça zorlaştırıyor.
KÜBA DENİNCE AKLA İLK GELENLER

PURO:
         Puro, Küba’nın dünyaca ünlü simgesi. Küba’ya gidip puro almadan
dönmek, neredeyse Paris’e gidip, Eiffel kulesini görmeden dönmek gibi bir şey. Küba’da en ünlü markası olan Cohiba puro fabrikasını gezdiğimde bu konuya ne kadar önem verdiklerini çok daha iyi anladım. Purolar sanıldığı gibi kadınların bacaklarında sarılmıyor. Bu tamamen bir fantezi. Tam aksine işçiler çok sıkı bir denetim altında ve çok dikkatli çalışıyorlar. Purolar, yaprağının kalitesine göre 1 den 5’e kadar sınıflandırılıyor. 1 numaralı purolar en kalitelileri. Her sınıfın bir imalat fiyatı var. İşçiler tecrübelerine göre belli bir sınıf puro imalatında çalışıyor. İmalat sırasında kesinlikle makine kullanılmıyor. Bu nedenle çok dikkatli olmak zorundalar. İmal edilen purolar etiketlenmeden ve paketlemeye gitmeden önce son kontrol olarak bir tek burada teker teker basınç makinasına sokuluyor ve puronun sarımının yeterli sertlikte olup olmadığı test ediliyor. Şayet sarım istendiği kalitede yapılmadıysa o puro sertlik derecesine göre bir alt sınıfa düşürülüyor. Ve sarımı yapan işçinin çalıştığı sınıf ile puronun düşürüldüğü sınıf arasındaki fiyat farkı işçinin maaşından kesiliyor. Bu sebepler nedeniyle işçiler çok dikkatli olmak zorundalar. Fabrikada usta işçilerin yanında ileride puro ustası olmayı amaçlayan stajyer işçiler de var. Fabrika müdürünün anlatımına göre bir tütün yaprağının tarladan puro tezgahına geliş süresi tam 1,5 yıl. Dünyanın en iyi ve en büyük tütün yaprakları Küba’nın Vinales vadisinde yetişiyor.. Fabrika içinde fotoğraf veya film çekmek kesinlikle yasak. Biz fabrikayı fabrika müdürü ile gezerken bile bir güvenlik görevlisi bizi çıkana kadar gölge gibi takip etti. Bu arada siz Küba’da herhangi bir şehirde gezerken sürekli birileri yanınıza gelerek size ucuz puro teklif edebilir. Fabrikada o kadar sıkı bir denetim ve güvenlik var ki oradan değil kutuyla, taneyle bile dışarı puro çıkarmanız mümkün değil. Purolar şehirlerde devlete ait puro mağazalarında özel olarak serin tutulan odalarda satılıyor. Kutular üzerindeki 5 CUC, 8 CUC gibi fiyatları kutu fiyatı sanmayın, çünkü bunlar tane fiyatı. Yani içinde 25 puro olan bir kutu puronun kutu fiyatı en az 125 CUC’a geliyor. Bu nedenle de size yolda teklif edilen purolar bizim tabirimiz ile tamamen “Merdiven altı imalatı”. Bu arada aklınızda bulunsun. Puroların rutubetlenmemesi için kullanmadığınız sürede buzdolabında muhafaza edin. Bir puro yaprağının tarladan tezgaha gelene kadarki sürenin yaklaşık 2,5 yıl olduğu bilgisini de ek olarak verelim.

MÜZİK:

         Müzik, bir Kübalının olmazsa olmazı. Onlar için müziksiz bir yaşam düşünmek imkansız. Küba’da müziğin olmadığı bir mekan düşünemezsiniz. Şehrin ara sokaklarında gezerken açık olan penceresinden içeriye bir göz attığınızda doğru dürüst oturulacak koltuğu bile olmayan bir evde bile mutlaka bangır bangır müzik çalan bir alet var. Neredeyse bütün evlerden müzik yayını yapılıyor. Köşeyi dönüp geldiğiniz küçük meydanda bir gurup canlı müzik yapıyor ve programlarının arasında hazırladıkları kendi CD’lerini satmaya
çalışıyorlar. Teklif var, ısrar yok. CD almazsanız vereceğiniz bahşişe razı oluyorlar. Ardından dinlenmek için girdiğiniz cafeye  siz sohbet ederken 3-4 kişilik bir gurup geliyor, 1-1,5 saat canlı müzik yapıp yine CD’lerini satmaya çalıştıktan sonra gidiyorlar. Gelen gurup bizim turist olduğumuzu anlayınca hemen nereli olduğumuzu soruyordu. Biz de türküz diyorduk doğal olarak. Gelen guruplar arasında daha önceleri Türkiye’ye gelmiş, Bodrum, Antalya veya İstanbul’da çalışmış olanlara da rastladık. Türküz dediğimizde bize söyledikleri ilk kelime “merhaba” oluyordu ve bu da bizim hoşumuza gidiyordu.  Bu Küba’da yalnızca Havana veya Santiago di Cuba’ya özgü bir şey değil. Bütün şehirlerde bu her an karşılaşabileceğiniz ve zamanla kanıksayacağınız bir durum. Fakat bu seyahat süresi içinde karşılaştığımız en güzel üç olaydan birini Santa Clara’da, birini Bayamo’da,   diğerini ise Santiago di Cuba’da yaşadık.
Santa Clara’da tam iş çıkış saatinde Şehir meydanındaki tiyatro binasının önünde yaklaşık 15 kişilik bir gurup canlı  müzik yapmaya başladı. İşinden çıkmış şık bir bayan ile bir saat önce sizden 1 CUC dilenen adamın salsa yapmaya başlaması, yaşlı bir adam ile genç bir kızın veya tam tersi kendilerini meydana atarak dans etmeleri gerçekten görülmeye değer. Bu insanlar b irbirlerini daha önceden tanıyorlar mıydı bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey bir Kübalı için öncelikle müzik ve dans geliyor.
         Bayamo’da ise akşamüzeri saat 19 sıralarıydı. Kiliseden gelene muhteşem müziğin ne olduğunu yanımızdaki Lucy’ye sorduğumuzda “Düğün” dedi. Girip izleyebileceğimizi, fotoğraf çekmemizde bir sorun olmayacağını söyleyince kendimizi kiliseden içeri attık. İçeri girdiğimizde manzara muhteşemdi. Bir tek baterinin eşlik ettiği yaklaşık 15 kişilik kilise korosuna salonda hep birlikte ayağa kalkmış, elleri ile tempo tutarak şarkı söylüyordu. Tüylerimiz diken diken olmuştu. İçerinin sıcağına rağmen dışarı çıkamıyorduk. Çünkü böylesine muhteşem bir koroyu tekrar dinlemek mümkün olmazdı. Bir de bu olayı fotoğraflamak bir şey ifade etmeyeceği için kısa da olsa videoya çekmeyi tercih ettik.
         Bir diğer müzik olayını da Santiago di Cuba’da yaşadık. Kaldığımız Casa Küba müziğinin doğuş yeri olarak kabul edilen ve en önemli müzik klüplerinin bulunduğu Heredia caddesindeydi. Bu nedenle burada müzik hiç eksik olmuyordu. En ünlü kulüp Casa de la Trova’da kaldığımız pansiyondan 8-10 bina ilerideydi. Hergün meydana çıkabilmek için mecburen önünden geçiyorduk. Ve gündüzleri de dahil olmak üzere burada sürekli canlı müzik yapıyorlar, geceleri ise daha ünlü guruplar sahne alıyordu. Üç gün boyunca günde 3-4 defa buradan geçtiğimiz için caddenin müdavimleri olan hediyelik eşya satıcıları ve dilencilerle artık selamlaşır olmuştuk. Son gecemizde canlı müziği içeriden dinlemeye karar verdik. Dışarıya muhteşem bir müzik geliyor, içeri giremeyen onlarca insan da parmaklıklara dayanmış müzik dinliyorlardı. Kapıya geldiğimizde her geçtiğimizde bize  avuç açıp dilenen kadın kapı önünde
bir taraftan  salsa yapıyaor, bir taraftan da dileniyordu. Kısaca Küba yoksum ama mutlu insanlar ülkesi. İçeriye girdiğimizde yaş ortalamasının 35-40 olduğu yaklaşık 10 kişilik bir gurup canlı müzik yapıyor, iki çiftte muhteşem bir dans gösterisi yapıyorlardı. Dans edenlerin kulübün dansçıları olmadıklarını ancak arkadaşlarının yanlarına oturduklarında anladık. Bu arada müzik yapan gurupta perküsyon çalan eleman dikkati çekiyordu. Çünkü her parçada değişik bir enstruman çalarak guruba eşlik ediyordu. Ve yaşı en fazla 12’ydi. 
         Bu arada Küba’da yine Oktay vasıtasıyla tanıştığım yaklaşık 130 kiloluk Adonis çok sempatik, defalarca Türkiye’ye gelmiş, hatta türk bir sevgilisi olan biri. Adonis ve arkadaşları bir gece Santiago di Cuba’da sabaha karşı saat 4-5 gibi arabanın CD çalarına bir CD takmışlar ve sesi de sonuna kadar açıp dinlemeye başlamışlar. Sonunda polis gelip bizimkileri karakola götürüp 50 Dolar ceza kesmiş. Tabii hepiniz dinledikleri müziğin geleneksel Küba müziği olduğunu düşünüyorsunuz, doğal olarak, ama yanılıyorsunuz. Çünkü Adonis ve arkadaşları “Laço Tayfa” adlı gurubun Karadeniz şarkılarını dinliyorlarmış. “Karadeniz müziğine bayılıyorum” diyor Adonis. İşte böylesine müzik tutkunu bir toplum Kübalılar. Müzik olsun da nereden olursa olsun.


ROM VE MOJITO:           
         Rom, Kübalıların deyişi ile ron Küba’nın milli içkisi. Bizim rakımız gibi. İki önemli markası var. Bacardi ve Havana Club. Ancak Bacardi Küba’yı terk edip üretimine Amerika’da devam edince Havana Club tek başına kalmış. Kübalılar romu her saat ve ortamda içiyorlar. Öyle ki denize girerken bile ellerinde plastik bardaklar rom içenleri görmeniz mümkün. Tabii bir içki bu kadar ulusal olunca onunla yapılan içkiler de o derece ulusal oluyor.
         Rom ile yapılan içkilerin başında dünya çapında ünlü Küba içkisi Mojito (okunuşu, mohito) geliyor. Bunun yanında, Daiquri, Libre Cubana, Negro gibi içine katılanlara göre değişik isimler alan değişik versiyonları da var.
         Mojito, basit anlatımıyla şeker,limon suyu ve nane yapraklarının uzun bir bardakta hafifçe ezilmesinden sonra üzerine kırılmış buz, rom ve soda ilavesiyle hazırlanan bir içki. Her kokteylin hazırlanmasında barmenin becerisi, yani malzemeleri kullanım oranı çok önem taşıyor. Öyle ki ünlü nyazar Ernst  Hamingway Küba’da Havana’da bulunduğu dönemlerde “Ben mojitoyu El Bodeguita’da, daiquriyi El Floridita’da içerim” demiş. Ölümünün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen her iki bara girip bir mohito veya daiquri içebilme için kapıda sıraya girip içeride bir masanın boşalmasını beklemeniz gerekiyor. Normal barlarda bir mohito veya daiqurinin fiyatı 2-2,5 CUC iken bu barlarda 6 CUC. Özellikle El Fioridita’da barın kenarına barda oturur şekilde yapılmış Ernst Hamingway heykeli bara giren herkesin mutlaka O’nunla fotoğraf çektirdiği bir obje.

SALLANAN KOLTUKLAR

         Kübalılar için sallanan koltuk, bir evin olmazsa olmaz mobilyası. Evde diğer yemek masası, koltuk, kanepe gibi mobilyalar olmaya bilir ama sallanan koltuk mutlaka olacak. Öyle ki, çocuklar için bile yapılmış. Özellikle yaşlılar günlerini pencerelerinin veya kapılarının önüne yerleştirdikleri koltuklarında oturup gelen geçeni seyrederek günlerini geçiriyorlar.

YEME İÇME

         Küba’da biz Türklerin en büyük sıkıntısı yemek konusunda. Et yemeklerinin ağırlığını domuz eti oluşturuyor. Domuz eti yemeye karşı olmasanız bile sokaklarda bir masa üzerinde parçalanmış olarak, hijyenden uzak
Satılan etleri görünce yemekten vazgeçersiniz. Bu nedenle en garantili yiyecekler, tavuk, balık, makarna ve pizza oluyor. Pizza Kübalıların vazgeçemedikleri bir yemek. Bu nedenle hemen her köşe başında  bir pizzacı görmeniz mümkün. Genelde peynirli olan bu pizzaların fiyatı bizim paramızla 10-15 kuruş civarında. Küba’da yemek fiyatları gerçekten ucuz. En lüks bir otel restaurantında veya restaurantta yiyeceğiniz yemeğin fiyatı yanında çorba, salata ve garninürleriyle birlikte kişi başı 10 CUC’u geçmiyor. Çorbalar genelde siyah kurufasulye çorbası oluyor. Salata denince aklınıza bizim çoban salatası gelmesin. Çünkü salata, bir miktar yeşilliğe katılmış zar kalınlığındaki domates ve salatalıktan oluşuyor. Bu nedenle de bizim yemeklerimizin ağırlığını pizza, spagetti ve tavuk oluşturdu. Havana’da karşılaştığımız Ankara’lı tiyatro topluluğunun elemanları Küba’ya geleli henüz üç gün olmuştu ve bizim yaklaşık 23 gündür Küba’da olduğumuzu öğrenince sordukları ilk soru “Abi, dünyanın her yerinde Türk lokantası var. Burada da varmı?” oldu. “Yok” deyince hayal kırıklığına uğradılar. Bırakın Türk lokantasını, biz içinde mutfağı ve kap kaçağı bulunan bir casada kalırken menemen yapmaya karar verdik. Soğan ve sarımsak en çok tüketilen yiyecekleri başında geliyor. Domatesi ise uzun aramaların sonunda bulabildik. Bulduğumuz domatesler, bizim pazar yerlerinde Pazar toplandıktan sonra yerde kalan, yüzüne bile bakmadığımız domatesler gibiydi. Ama biz, domates bulmuş olmanın mutluluğu içinde üzerine atladık. Sivri bibere zaten hiç rastlamamıştık. Onun yerine sıkça gördüğümüz dolma biberlerinden iki avuç aldık. Avuç diyorum, çünkü biberlerin büyüklüğü 2 cm. kadar. Akşam menemeni yaptık ama sırf yemiş olmak için yedik ve bol bol türkiyenin zenginliklerinden söz ettik.
         Küba’da yiyebileceğiniz en bol şey tropikal meyveler. Başta muz olmak üzere avokado, mango, ananas bildiklerimiz. Bir da Fruta Bomba dedikler,
çekirdekleri karpuz çekirdeğine benzeyen bir meyveleri var ki gerçekten bomba gibi. Küba’da muz iki şekilde yeniyor. Biri meyve olarak, diğeri kızartılarak. Yenecek muzlar bildiğimiz gibi sarı, kızartılacak muzlar ise kalın ve yeşil. Meyve fiyatları çok ucuz ve hemen her yerde kolaylıkla bulunabiliyor. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi yanınızda naylon poşet bulundurun ki taşımanız rahat olsun.
            Deniz ürünleri de Küba’nın bir ada ülkesi olması nedeniyle oldukça fazla ve ucuz. Restaurant veya casalarda pişirilen balıklar açık deniz balıkları olduğu için genelde büyük balık parçaları ve kılçıksız oluyor ve değişik soslarla servis ediliyor. Küba’ya gidenlerin mutlaka yemesi gereken en önemli deniz ürünü ise istakoz. Türkiye’de artık ancak ansiklopedi veya internette

fotoğraflarını görebildiğimiz istakozu orada restaurant veya casalarda yeme şansına sahipsiniz.
         Kübalıların en çok tükettikleri yiyeceklerin başında siyah kurufasulye ve pirinç geliyor. Siyah kurufasulyeyi çorba olarak yedikleri gibi, pilav pişirirken pirince karıştırarak ta fasulyeli pilav şeklinde de yiyorlar.


KÜBALI OLMAK
        

Kübalı olmak nasıl bir şey derseniz bana göre biraz zor bir soru. Çünkü dışarıdan bakan biri olarak, hem çok yoksul ama bir o kadar da mutlu insanlar görüyorsunuz. Ortalama gelirin aylık 100 dolar civarında olduğu, istedikleri çoğu şeye sahip olamayan bu insanlar en küçük bir şeyle çok mutlu olabiliyorlar. Ülke ekonomisinin de kıt kanaat  idare edildiği Küba’da birçok şey ithal edilemiyor veya edilse bile gelir düzeyi düşük Kübalılar için onlara ulaşmak oldukça zor. Her şeye rağmen Kübalılar hayatlarından memnunlar. Kaldığımız casaya gelen Orlando’ya bunun nedenini sorduğumda bana şunları söyledi: “Bu kadar süredir Küba’dasınız. Hiç sokakta yatan insan gördünüz mü? Devlet bir şekilde insanlara barınacakları bir yer sağlıyor. Ayrıca tüm yaşamımız boyunsa sağlığımızı ve eğitimimizi karşılıyor. Bunlar hayatın devamı için en önemli unsurlar.” Söyledikleri doğruydu. Geriye iş bulmak kalıyordu. Resmi dairelerde veya fabrikalarda iş bulanlar şanslıydı. Çünkü 12 aylık devamlı işleri vardı. Peki ya diğerleri ne yapıyordu? Diğerleri ise değişik işlerde ve ancak iş bulabildikleri zaman çalışabiliyorlardı. Lucy’ye kocasının ne iş yaptığını sorduğumda “Geçen ay bir inşaatta çalıştı ama şu an işi yok. Yeni bir iş bulana kadar bekleyecek” dedi. Ve devam etti. “Benim kızım karamelayı çok seviyor. Ayıp olmazsa ona bir paket karamela alabilir misin;?” Severek kabul ettim Lucy’nin isteğini.
Kübalılar birçok şeyin yokluğunu pratik zekaları yardımıyla çözmeyi beceriyorlar. Mesela bir bicitaxi, bisiklet lastiği şişirmekte kullanılan pompanın ucuna bir kona ucu takmış ve elektrikli kornayı mekanik kornaya çevirmiş.
Diğer taraftan müziksiz yaşayamayan bir başka bicitax sürücüsü, hem taksisinin (!) sınıfını yükseltmek, hem de kendi müzik dinleme ihtiyacını karşılamak için bicitaxinin arkasına bir akü ve iki adet kolon koyarak bicidisco gibi caddelerde geziyor.
 Sibel, Cienfuegos’ta saçlarını yollarda gördüğü kız çocukları gibi ince ince ördürüp uçlarına da boncuklar taktırmak istedi. Kaldığımız evin sahibesi Maria’ya danıştık. O’da komşularının bunu yapabileceğini söyleyince Sibel havalara uçtu. Sibel’in saçlarına 20-25 tane örgü yapılıp uçlarına da boncuklar takılacaktı. Komşu kadın geldi ama ortada bir sorun vardı. Saçlar örüldükte ve uçlarına boncuklar takıldıktan sonra uçlarının lastikle bağlanması gerekiyordu ama paket lastiği bulmak imkansızdı. Hemen çare bulundu. Prezervatif. Evet, prezervatifi makasla halka halka keserek küçük paket lastikleri ürettiler  ve sonunda Sibel yeni saç modeline kavuşmuş oldu.
         Zaten balonun neredeyse hiç satılmadığı Küba’da çocuklar balonla oynama zevklerini babalarının prezervatiflerini şişirerek çıkarıyorlar.
         Küba’ da bir kızın 15. yaşına girmesi o kız ve ailesi için çok önemli. O gün kıza en güzel giysiler giydiriliyor, özel makyajlar yapılıyor. En iyi fotoğrafçılar çağırılarak şehrin en güzel yerlerinde fotoğraf çekimleri yapıyor.
         İşi olmayan veya boş zamanı olan Kübalılar genellikle şehrin meydanında toplanıp sporda siyasete her konuda fikir alışverişinde bulunuyorlar. Bir de Kübalıların en büyük tutkusu öncelikle domino, sonra satranç. İki kişi bir araya gelirse satranç, dört kişi bir araya gelirse domino oynuyor. Bunları oynamak için bir salon olması şart değil. Her yerde bunları oynayabilmek için bir ortam sağlanabiliyor.
         Kübalılar her türlü sıkıntılarına rağmen çok rahat ve geniş insanlar. Oktay’ın gönderdiği kimlik kaplama makinasını gelip alması Jorge’den Gato’yu aramasını ve gelmesini söylemesini istedim. Çünkü benim makinenın kullanışını tarif etmem gerekiyordu. Jorge telefon edip geldikten sonra “bugün gelecek” dedi. Saat yok. Biz fotoğraf çekmeye çıkacağız. O sırada casaya kahvaltıya gelmiş, birçok defa Jorge’nin evinde kalmış bir Kanadalı “Hiç merak etme. Bugün dediyse 24 saat vaktin var” dedi. Öte yandan Havana’da kaldığımız evin kapısı çalıyor ve Sonia’nın kardeşinin kocasının kapıyı açması 5 dakika sürüyor. Biz oturduğumuz yerde birbirimize bakıp saç baş yoluyoruz. Böylesine geniş ve rahat insanlar.
         Bütün bunlara karşın olumlu yönleri yok mu? Tabii ki var. Bir kere insanlar birbirlerine son derece saygılı. En küçük bakkal dükkanında bile araya karışıp hesabı ödeyeyim gibi bir olay söz konusu değil. Herkes, her yerde sıraya giriyor ve bekliyor. Özellikle trafik kurallarına uyumları gerçekten mükemmel. Şehirler arası yollarda bile bir otobüs şayet önünde giden bir at arabası dahi olsa, karşıdan bir araba geliyorsa frene basıyor ve karşıdan gelen arabanın geçmesini bekliyor. Bu nedenle de daha önce de yazdığım gibi yaptığımız yaklaşık 3000
kilometrelik yolculuk sırasında bir tek trafik kazasına rastlamadık. Ben bunları gelince anlattığımda herkesin ilk söylediği “Tabii, herkese ücretsiz eğitim var. Yani herkes eğitimli, onun için” dedi. Bizim ülkemizde kaza yapanların eğitim durumlarını incelesek, bunların hepsi eğitimsiz mi acaba? Bunu bir düşünmek lazım.
         Küba’da çocuk olmak gördüğüm kadarıyla en büyük ayrıcalık. Çünkü çocuğa verilen değer öncelikle devletten başlıyor. Devlet, 7 yaşına kadar çocuklara ücretsiz olarak süt veriyor. Bu nedenle de inek sahiplerinin ineklerini sütten kesilene kadar kesmesi yasak. Devlet sütleri satın alıp çocuklara dağıtıyor. Şayet ekonomik durumunuz ineğin bakımına yeterli olmadığı için satmanız gerekirse ineğinizi ancak devlete satabiliyorsunuz. Devlette ineği bakabilecek başka birine veriyor. Diğer taraftan ana veya ilkokul çağında olupta okula tek başına giden veya okuldan dönen çocuk görmedim. Mutlaka yanında annesi veya bir başka büyüğü var.
         Küba sanata gerçekten çok değer veren bir ülke. Zaten şehirleri gezerken hemen bunu fark edebiliyorsunuz. Küba şehirlerinin hepsinin ortak noktası şu. Her şehirde en az 1 veya 2 meydan var ve bu meydanın ortasında o şehrin simgesi olan kişinin bir heykeli, bir kilise veya katedral ve bir tiyatro veya opera binası var. Bunların haricinde şehrin değişik yerlerinde onlarca modern heykel görmeniz mümküm. Özellikle Camagüey şehrinde sokak duvarları şehir en ünlü kadın ressamı tarafından boyanmış. Rengarenk, cıvıl cıvıl, insana mutluluk veren sokaklar. Bir başka örnek ise Cienfuegos’tan. İstanbul’da Emek sinemasını yıkmaya kalkanlar Cienfuegos’taki  Thomas Terry tiyatrosuna bir baksınlar. 1888 yılında açılmış olan tiyatro bugün hala ilk günkü ahşap sandalyeli sıraları ve localarıyla sahnelerini açık tutuyor. Özellikle Havana’daki Hamel sokağı, tam bir sanat sokağı. Hamel sokağına bakan binaların tamamı duvar resimleri ile dolu. Sokağın içinde ise kimi zaman bir araba parçası, kimi zaman eski bir yazar kasa ve muhtelif metal malzemenin kullanıldığı değişik büyüklükte heykeller ile dolu. Oturma yerleri ise boylamasına ikiye kesilmiş küvetler. Sokağın bu kadar ünlü olmasının asıl sebebi özellikle Pazar günleri yapılan Afro-Küba müziği  ile verilen konserler ve dans gösterileri.  Kısaca bu sokakta sanatın her türlüsünü bir arada görmeniz mümkün.
         Çocuklar, haftanın en az 2-3 günü okuldan sonra ya müzik çalışmalarına katılıyor, ya da tiyatro kurslarına gidiyor.
                              Kübalı kadınlar kendi bakımlarına çok dikkat ediyorlar. İlk göze çarpan ise boyalı tırnakları. Ama bu boyalar bizdeki düz renklerde değil. Çünkü her tırnakta ayrı bir desen veya figür var. Çoğunlukla yapıştırma tırnakların kullanıldığı bu çalışmaları yapan özel “tırnak boyacıları” var. Küçücük bir masa üzerinde seçilen bu motif veya resimler arzunuza göre uygulanıyor.
                        Kadınlarda görebileceğiniz bir başka özellik ise saç örgü şekilleri. Değişik şekil ve modellere ülkenin her yerinde rastlamanız mümkün.